Maç öncesinde 'En önemli sorun gol yememek' demiştik. Bu kadarına artık söylenebilecek söz yok: Daha 12. saniyede top Galatasaray ağlarındaydı...
Gol yememize yol açabilecek adamın kim olabileceği yolunda hepimiz hemfikirdik! Servet'in yokluğunda Meira'nın ciddi bir sorun oluşturacağı açıktı. Fakat bu kadarını en karamsarımız bile aklının kıyısından geçiremezdi.
Bülent Korkmaz'ın sahaya çıkardığı kadro hepimizin önceden tahmin edebildiği 11'di. Henüz hazır olmayan Kewell'a yer açabilmek için takım eksiltilmemişti.
Şok gibi anlamı çoktan aşınmış bir sözcükle anlatılamayacak kadar beter gol, bu Galatasaray'ı teslim almak için yeterli değildi ama biraz da şansa ihtiyaç vardı. Fransız takımının kendi kalesine atmak üzere olduğu golü direğin engellemesi Cim Bom'un son dönemde yaşadıklarının süreceğini gösterir gibiydi. Daha 20. dakikayı bulmadan Mehmet Topal'ın sakatlanıp yerini Kewell'a bırakması da öyle...
Ancak Galatasaray'ın karman-çorman oyununa Bordeaux pek pabuç bırakacak gibi değildi. Hem sakin ve dengeli, hem hızlı ve hareketli olabiliyorlar, üstelik sahanın her yerinde basıp bunaltıyorlardı. Gerçi Galatasaray kalesinde bir tehlike filan oluşturdukları yoktu ama yıldırım gibi dalışlarıyla insanı korkutuyorlardı.
Tam 'Artık bu iş bitti!' diye karamsarlaştığımız anlarda Arda sahneye çıktı ve topu iğne deliğinden geçirip hepimizin derin bir soluk almasını sağladı. Golü önleyemeyen Henriquue'nin direk dibine yığılışı Bordeaux'nun da çöküşünü haber verir gibiydi. Ya da biz öyle görmek istiyorduk.
Bunun hemen ardından sahalarımızda çok uzun yıllardır görmediğimiz ve göremeyeceğimiz bir şey oldu. 'Bu adam ne işe yarar!' diye tepkilerin başladığı sırada Kewell, 'O gece ben de oradaydım' diyerek gururla anlatacağımız müthiş bir gol attı. Ümit Aktan, 1993 yılındaki o efsanevi M. United maçında Arif Erdem'in golüyle ilgili olarak "Dünyanın bütün Schmeichel'ları gelse kurtaramazdı!" demişti ya, Kewell'ın çatala giden topuna da sadece Rame Ulrich değil dünyanın bütün kalecileri ancak selam durabilirdi...
İkinci yarıda Cim Bom yakaladığı bu büyük balığı bırakmak niyetinde değildi. Ancak Laurent Blanc da son sözünü söylememişti. Chamakh'la hamlesini yaptı ama nafile! Artık bu Cim Bom'u durdurmak mümkün değildi. Özellikle Barış ve Arda maça ölesiye asılıyordu. Bunun ödülü de çok geçmeden geldi. Lincoln'ün getirdiği topa son derece ustaca ayak sokan Arda, 15 milyon Euro'luk Avrupa değerini biraz daha yukarı çıkarıyordu.
Bülent Korkmaz'ın oyuncu değiştirmekte geç kalışı, Bordeaux'nun golü bulmasını sağladı ve kalan 20 dakikalık bölüm azap haline geldi. Oyundan çoktan düşmüş olan Baros'u çıkartıp Nonda'yı daha erken almak Galatasaray'ı bu sıkıntıdan kurtarabilirdi. Daha o değişikliği yapamadan ikinci golü de ağlarımızda görmemiz tam bir teknik adam tecrübesizliğiydi.
Özellikle nasıl olduğuna akıl erdirilemeyecek nitelikteki 3. gol tribünleri de düpedüz yıktı ve artık kimsenin tura inancı kalmadı. Ama o da ne! Aman Allah'ım, beğenmediğiniz Sabri bu mu! O füze onun ayağından mı çıktı! Böyle bir gol için Sabri'nin önümüzdeki 50 yıl içinde bütün yaptığı ve yapacağı saçmalıklara sadece güler geçerim...
Galatasaray'ın anasının ak sütü gibi hak ettiği tur destan bir maçla geldi. Bu aslanlar ne kadar övülse azdır. Hepsine helal olsun.